İçinden geçtiğimiz dönemin duygusal ve ruhsal sıkışıklığı ile günümüz insanının çıkış yolu arayışları artıyor. Yaşamımızı gözden geçirdiğimiz, , sorguladığımız; anlam arayışlarımızın yoğunlaştığı zamanımızda insana hakikat yolu gösteren kadim bilgi tasavvufa belki de her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.
Programın amacı katılımcı koçları tasavvuf kavramıyla tanıştırarak kendi gelişimleri ekseninde daha derin koçluk yapmalarına destek olmaktır. Öte yandan varlığına yabancılaşmış, bocalayan, "hız ve haz çemberine" sıkışmış "modern" insanı hakikatini anlamayla ilgili tefekküre, kendisini derinlemesine tanımaya ve dönüştürmeye teşviktir. Tasavvuf ve koçluk çalışırken idrak ettik ki her ikisinin de temel meseleleri insanın gelişimi ve dönüşümü. Tasavvufun insanın yaşantısına yön veren deruni öğretisi koçluğun bu doğrultudaki gayretine ışık tutacaktır, güç verecektir.
Detaylı bilgi ve kayıt için web sitemizden bize ulaşabilirsiniz.
İLİŞKİLER TAMİR EDİLEBİLİR Mİ?
Yıllarca kişisel gelişim eğitimlerinde ilişkilerde kalp kırmamanın ne kadar önemli olduğunu vurgulamak için şu bilinen hikayeyi anlatıyorduk: Ustanın biri öfkesini kontrol edemeyen, insanlara iyi davranmayan öğrencisine bir tahta, bir torba da çivi vermiş. “Her kötü söz söylediğinde, her kalp kırdığında tahtaya bir çivi çak” demiş. Üzerinden bir süre geçmiş, tahtada yer kalmamış. Ama bu farkındalıkla bizim “çekirge” de daha iyi davranır olmuş. Bu sefer de hocasının önerisiyle her kızdığında ama kendisini tutmayı başardığında bir çiviyi yerinden sökmüş. Hiç çivi kalmadığında, biraz da gururla ustasına gitmiş. Ustası onu takdir etmiş etmesine de sökülen çivilerin bıraktığı izleri işaret ederek bir kez açılan yaraların kapansa da izlerinin kalacağını, dolayısı ile doğru olanın çok duyarlı davranarak kimseyi kırmamaya çalışmak olduğunu da eklemiş.
İnsan ilişkileri açısından bu tespit doğru mu? Çok doğru.
Öte yandan çok sevdiğim bir hikaye daha var. Japon hükümdarının çok sevdiği, Çin’den hediye gelmiş porselen çay kasesi kırılmış. Ülkedeki tüm ustalar, kırık kaseyi tamir etmek için davet edilmiş ama hiçbiri hükümdarı tam olarak tatmin edecek sonuca ulaşamamış. Sonra bir başka cam ustası çıka gelmiş, “ben tamir ederim” demiş. Kaseyi dikkatlice yapıştırmış ancak kırık izleri, çatlaklar hala görünüyormuş. İzlerin üzerini altın tozuyla kaplayarak daha da belirgin hale getirmiş. Bu haliyle kase eskisinden de güzel olmuş, ortaya Kintsugi adı verilen Japon sanatı çıkmış. Kintsugi sanatı Wabi- Sabi* felsefesine dayanır. Kısaca kusurlu ve eksik olanın kabulü olarak tanımlayabileceğimiz Wabi-Sabi dünya görüşü kusurlarıyla kucaklamayı savunur. ,
İnsan ilişkilerini bu metafor üzerinden değerlendirirsek birşeyler yolunda gitmez, çatlak oluşur hatta kırılırsa gerekli özeni ve çabayı gösterirsek eskisinden daha değerli hale getirebiliriz. Kırılma bir yok oluş değil; yeni, hatta eskisinden daha da güçlü bir varoluş biçimine dönüşür. Ama derler ki kintsugiyi öğrenmek epey sabır ve maharet ister.
İlişkilerimizi sağlıklı yürütmek üzerine bu tespit doğru mu? Evet, bu da çok doğru.
Birbirine zıt gibi görünen iki durum da doğru olabilir mi? Üzerine biraz tefekkür etmeye değer. Ne dersiniz?
*Beni Kintsugi ve Wabi-Sabi kavramlarıyla tanıştıran can arkadaşlarım Ayşen ve Selmin’e teşekkür ederim.
İLİŞKİLER DE PLANLI ESKİTMEYE Mİ TABİ
Geçenlerde ofisimizde üst üste bir klavye ve kahve makinamız bozuldu. Tamir ettirme girişimlerimiz neticesinde gelen cevap aynıydı. “ Bu alet miadını doldurmuş”. Bu cümle bana ait; onlar “ bunun ömrü dolmuş” diyorlar, tamir etmek istemiyorlardı. Halbuki klavyeyi alalı henüz 1,5 – 2 sene geçmişti. Bu durum beni hem kızdırdı hem de epey düşündürdü. Biraz araştırınca öğrendim ki, öyle bir tasarım varmış ki ya da öyle üretmişler ki klavyenin bir tuşu bozulunca diğerleri de çalışmıyor ve siz yeni ürün satın almak zorunda kalıyorsunuz. Buna isyan edince de cevap hazır: Yenisini almak eskisini tamir ettirmekten sadece ……( görece küçük bir rakam) TL fazla, hem de yenilemiş oluyorsunuz…
Tezgâh iyi kurulmuştu. “Planlı eskitme” kavramını duymuş muydunuz? Fikir 1920’lerde bir otomotiv şirketinin yöneticisi tarafından ortaya atılmış. Tanımı şöyle: Bir ürünün belli bir süre sonra eskiyerek ya da işlevsiz hale gelerek sınırlı ömre sahip olmasını tasarlamak ya da planlamak. Önce ampullerde uygulanmaya başlanmış. 120 yıldır kesintisiz yanmakta olan bir ampul mevcutken, yani böyle bir şey teknik olarak mümkünken, ortalama ampul ömrü planlanarak 1000 saate indirilmiş.
Kadın külotlu çorapları ilk üretildiğinde otomobil çekecek güce sahipken- böyle tanıtıyorlardı şimdilerde küçük bir parmak darbesi ile yırtılıyor. Yaşı müsait olanlarımız hatırlarlar “ Atın, atın, eskimiş çoraplarınızı atın; Jil geliyor” sloganıyla 70’li yıllarda “at yenisini al” kavramı hayatımıza yerleşti.
Bir kısmınızın, “ böyle olmak zorunda, başka türlü ekonomi nasıl ayakta kalacak” dediğinizi duyar gibiyim. Bu inanç kalıbının da bize dayatıldığını düşünüyorum, bu da ayrı bir tartışma konusu.
Planlı eskitme, doğa ve çevre sağlığı, sürdürülebilirlik için vahim sonuçlar doğurabilir. Bunun için farkındalığımızı artırıp, mücadele etmeliyiz. Öte yandan ben bir psikoloğum, odağım daha çok insan duygu, düşünce, davranış ve ilişkileri üzerinde yoğunlaşmış durumda. Dolayısı ile konuya buradan bakıyorum.
Geçenlerde bir arkadaşım anne ve babasının 40. evlilik yıl dönümünü kutlamak üzere memleketine gidiyordu. Bir yandan onları kutlayıp, mutlu olurken bir yandan şöyle bir sahne geldi gözümün önüne. Evvelki sene uçakla Fethiye’ye giderken her hallerinden ve davranışlarından yeni evli oldukları ve balayına gittikleri anlaşılan çiftten, genç hanımın üzerinde kocaman “I love my freedom” (özgürlüğümü seviyorum) yazan bir tişört görmüştüm. Planlı eskitmenin insan ilişkileri üzerindeki etkisi ne olabilir diye düşünmeye başladım.
Gelecek nesillerde 40. evlilik yıl dönümü kutlayabilecek çift kalacak mı ? Üzerinde biraz tefekkür etmeye değer. Ne dersiniz ?
HIZ VE HAZ
Uzun zamandır üzerinde düşündüğüm, çalıştığım, eğitimlerde, seminerlerde anlattığımı iki kavram var: Hız ve haz. Tam de bu günlerde, bu kavramların hayatımızda ne kadar önemli rol oynadığını bir kere daha idrak ettim.
Hız ve haz , davranış olarak, tepki olarak 0-2 yaş, yani bebeklik dönemine ait kavramlar. Bu dönem ilkel benliğin, bir başka deyişle nefsin (terbiye edilmemiş halinin) önde olduğu bir evre. Psikolojide “anında doyum” diye bir kavram vardır.; bu evrede bebek tüm ihtiyaçlarının anında doyurulmasını bekler. Karnı acıktığında, altı kirlendiğinde avazı çıktığı kadar bağırır, ağlar. Diğerkâmlık gelişmemiştir, yani diğerini pek anlayamaz. “Annem de bütün gece uykusuz kaldı, yarın da erkenden işe gidecek diye bir idraki yoktur. Varsa yoksa kendi ihtiyaçları ve onların tez zamanda doyurulmasıdır.
Bu yeni süreçte tüm hizmetlerimizi isteğe bağlı olarak online da yürütüyoruz.
EY AY Dedikleri
Bir çoğunuz gibi ben de bir süredir merakla AI (Yapay Zeka) ile ilgili gelişmeleri izliyor, çeşitli ortamlarda hayatımızı nasıl etkileyeceğini öngörmeye çalışıyorum.
Böyle bir olgunun (ne diyeceğimi bilemedim) varlığını ilk duyduğumuzdan beri kimimiz işlerimizi kaybedebileceğimiz için korktuk, kimimiz görmezden geldik, hafife almayı seçtik, kimimiz kızdık…
Bugün katıldığım bir toplantıda beni etkileyen bir cümle duydum. Sizinle de paylaşmak istiyorum. Üzerinde düşünmeye değer: AI işimizi elimizden almayacak, işinde AI kullananlar işinizi elinizden alacak.
Ben de bir süredir kendi yaptığım işlerde, araştırmalarımda, bir yapay zeka uygulaması kullanıyorum. Hayatımı kolaylaştırdığı için kendisine müteşekkirim. Yanı sıra, bir psikolog olarak “chat” yatığım arkadaştan neler öğrendim diye düşündüm. Hemen aklıma gelenleri sıralayayım:
Bir kere çok kibar. Hep nezaketle yaklaşıyor.
Bazen cevaplarını doyurucu bulmuyorum, “onu sormadım, bunu sordum” diyorum; hemen özür dileyip cevabını yeniliyor.
Bazen de biraz mükemmeliyetçi davranıp (neden acaba) tekrar tekrar düzletmesini istiyorum. Çok sabırlı, hiç kızmıyor.
Çok çalışkan, her gün kendisine yenilikler ekliyor.
Çok hızlı, hiç oyalanmıyor, dalga geçmiyor; hemen cevap veriyor.
Bilemediği konularda kıvırmıyor, doğrudan “kusura bakma bunu bilmiyorum” dürüstlüğü ile yaklaşıyor.
Yüzü biraz fazlaca Batı’ya dönük kadim bilgiden henüz çok beslenmedi ama o da yakında olur diye umuyorum.
Kısaca, şimdilik aramız iyi. Ondan çok şey öğreniyorum. Davranışlarımda onu model alıyorum. Henüz tüm fırsatlarından yararlanamadım, ilişkimizin daha da derinleşeceğine inanıyorum.
Chit chit, chat chat devam….
Hizmetlerimiz
Eğitim
Son yirmi yıl içinde bilim ve teknolojideki baş döndürücü gelişmelerin meydana getirdiği...
Organizasyonel Gelişim
Şirketlerin global rekabet koşulları içinde ayakta kalabilmesi ve her an...
Yetenek Çözümleri
Mc Kinsey tarafından 90’lı yılların sonunda yapılan bir araştırma, şirketler için..